30 Ocak 2010 Cumartesi

Cilginlik

Asya gezimize 11 gun kaldi. Bunun heyecani,calismalari ve planlari icindeyiz. Hazirlik kisminda, gorup de kacirmak istemeyecegimiz cok ozel fotograf kareleri olacagini dusunuyoruz. Dolayisiyle buna uygun bir fotograf makinesi almamiz gerektigine karar verdik ve ciktik yola. Birkac fiyat arastirmasi icin bakilacak magazalardan biri de Salam oldu. Evet adi biraz komik, ama Qatar'in en luks magazalarindan biri. Bizim burayi pek dolasma gibi bir luksumuz olmadi, cunku luksu bilmiyoruz, sevmiyoruz. Ancak bu defa girdik. Fotograf makinasinin esas kullanicisi ilgilenirken konuyla, bende soyle bir etrafa bakayim dedim. Uzerimde Sweatshirt, sapka, spor pantalonu gercekten cok yabanciydim oraya. Zaten uc-bes parca esya var, gezmem zor olmadi. Roberto Cavalli-Ralph Louren-Ferre-Coco Chanel...iste bildigimiz ama ilgilenmedigimiz luks markalar. Bunlarin arasinda cocuklara ait bir bolum vardi. Ilgimi cekti, baktim. Bebek tulumu; bildigimiz beyaz, pamuklu, uzerinde parlak boncuklarla Ferre yaziyor, fiyati 750 QR ( Katar Riyali-yaklasik 2ye bolersiniz Turk Lirasi fiyatini anlayacaksiniz) Etek; yaklasik 15x25cm olculerinde, mini minicik, kot etek, Roberto Cavalli, 950 QR. Tulum; seker pembesi sevimli, sag ust kosesinde amblemi var, Ralph Louren, 750 QR..... 

 

Aman Allahim, aman Allahimmmm..... Gorduklerim cok guzel ve sevimli kiyafetlerdi. Ancak bir marka icin bu paralari verecek insanlari dusundukce acidim.Gercekten 1-2-3 hop diyince buyuyuveren minik, uzerine ne giydirildiginin pek de umurunda olmayan bu bebekler icin, bu kiyafetleri alan anne-babalar var midir? Eger varsa biraz akil fikir versin yukardaki onlara, bende de alabilir, raziyim :))


28 Ocak 2010 Perşembe

Palm Nut

Buralarda ki yeni merakimiz cesitli meyvalari denemek. Ulkenin bunyesinde barindirdigi yabanci sayisi yerli sayisina oranla oldukca fazla olmasindan sebep, her ulkenin meyva - sebzelerini reyonlarda gorebiliyoruz. Hatta Turkiye'nin kis sezonun vazgecilmez C vitamini portakal ve mandalinalarimiz bile reyonlarda. Onlari yedigimizde bir lezzetli geliyor inanamazsiniz. Oncelikle bu meyva-sebzeleri almak icin medeni cesaretiniz olmali ve sonra bazilari icin verilecek parayi gozden cikarmali. Efendim sari kabaklar mi, beyaz Hint hiyari mi, anlamakta gucluk cektiginiz ispanak mi, coconut'lar mi dersiniz, adini bilmedigim neler neler. Kisnis'e ozel olarak bir ilgim olmadigindan Turkiye'de de kendisini tanimazdim, ancak burada maydonoz niyetine almamla tanistim. Allahim bu kadar keskin ve rahatsiz edici bir koku olamaz. Bu benim burnumun karsi koyusu, kimbilir belkide sevenlerimiz coktur. Simdiye kadar cok sey denedik ama simdiden sonra siteye de koyuveriyim dedim.


Dun simdiye kadar hic gormedigim bir meyva ile karsilastim. Tezgahta adina 'Palm Nut' yaziyordu. E dedim hadi al Asli bunu da bi dene bakalim. Gercektende findigin, 3-5 damla iksir damlatilmis buyuk hali gibi. Sert mi sert. Tartirirken gorevliye sordum, bu meyva mi sebze mi? Tatli mi, eksi mi? Fakat Filipinli arkadasimizin cevaplari yine bilmedigim bir meyvaya olan benzerligine ait bilgilerdi. Anlamadim hic birsey. Kir dedi. Yapabilecegim tek sey buydu Palm Nut ile ilgili. Berkiiiin onu kiricakmisiz!!!! Guclu ve kendine guvenen koca adamin nazik bir kac hareketinden sonra icerde kiyametler kopmaya basladi. Sanki elinde balyoz, mutfaktan terasa cikis kapisi aciyor. Enteresan yontemlerle gercektende acmayi basardi. Heyecanlandik. Sanirim su cekirdegini yememiz gerekiyor, ifadeleriyle bakakaldik birbirimize. Ve evet cekirdegi denedik. Berkin'in meyvaya yaptigi yorumu enterasandi dogrusu, 'sanirim meyvanin yagini yiyoruz' Neeee!!! Bi garip oldum ve daha fazla devam edemedim yemege, ayni sekilde Palm Nut'in yagini yiyen adamda ativerdi son parcasini. Tabi bu meyva yeme hali oyle sandigimiz gibi kis gunu portakal yeme seruvenine benzemedi. Cop kovasinin basinda kisa sureli bir deneyimdi. Meyvanin tarifi yok. Ne tatli, ne tuzlu, notr! Hep derim ya burdaki en iyi dostum internet! diye yine yetisti yardimima. Buldugum en acik sey Palm Nut Soup. Nasil yani? Acaba gercekten yag mi bu! Simdi bu dusunce ile, dolapta sakliyorum Nut'imizi. Belki bir bilen vardir, bunun etinden mi, sutunden mi yararlanacagim =)


You Tube'da Palm Nut ile ilgili bir video buldum



Tipki findik gibi








Bir gun once yeme calismlarimiz sebebi ile  acmis bulunduk. O nedenle biraz kararmis. Halbuki ici bembeyazdi.




Hic buna heves etmeyin, bu soguk kis gununde Turk Portakalinizi akita akita yemege devam edin bence.






24 Ocak 2010 Pazar

Katar bize ne katar...

Katar bana afiyetli yemekler katti. Ellerime bulanmis bir sihir mi dersiniz, taktigim Filipinli onlugunun akibetimi, yoksa kafamda elimi kolumu yoneten becerikli bir fare mi? Sanki evimizde bir Ratatouille var. Ben onu gizliden gizliye besliyor gibiyim. Mutfaga girdigim anda oda kafamda... Elinde kepcesi, sersemce o yana bu yana beni savuruslari, bir fiske tuzu, bir fiske sekeri derken yaratiliveriyor yemekler aniden. Nasil oldu bilmiyorum ama kendimi yemege verdim bir anda. E hal boyle olunca vitamin, mineral, protein ve karbonhidratlar vucutlarimizda ilgili yerlerine dagilimlarini tamamladilar. Bu durumunda ustesinden gelmek lazim. Derken kendimizi kilometrelerin arkamizda kaldigi yuruyuslerde bulduk. Ama bu icimdeki asciya, ya da kafamdaki Ratatouille'ye engel olamadi. Bugun sabah kalktigimda nedense aklima 'cicek ekmek' dustu. Hani su 50bin liraya alarak basladigimiz, bugunse (hala yanilmiyorsam) 1lirayi alabildigimiz vazgecilmez pazar kahvaltilari ekmegi. Annemi arayip sorsam bile bu sorumun cevabini alamam 'Annecim, cicek ekmek nasil yapiliyor?' Insan bulundugu ortamin icinde hazir olan seyleri, kendisi uretmek icin bir girisimde bulunmuyor haliyle. Simdi kadincagiz firindan almak varken evde mi yapsin cicek ekmegi. Hos simdilerde her evde eksik olmayan, populerligi git gide tavan yapan ekmek makinalari var. Bense o makinada yapilmis ekmegi pek de oyle firindan alinanlar kadar basarili bulmuyorum. Zaten Katar'daki evimde de Ekmek Makinasi yok!  :)  Neyse... Su siralarda derdime derman olan en basarili iletisim araci yine yardimima yetisti, Internet! Hemen google search'e yazildi ilgili arama tamlamalari. Ekmek tarifi, cicek ekmek, cicek ekmek tarifi... Ve gercekten cok basarili bir site buldum.
Eger ilgilenirseniz : http://www.40firinekmek.com/ekmek_tarifleri.htm
Yani daha ne olsun 40 firin ekmek ile baslayan bir sitenin icinde ekmek kokularini aldim resmen. Ha diceksiniz, nerden bu ekmek deliligi. Araplarin incecik lavasa benzer bi ekmekleri var onlar alinmaz, Avrupalilar icin buyuk alisveris merkezlerinde satilan ekmekler var ki onlar aradigimiz tat degil ya da en iyi ihtimalle Paul'den alinmis zeytinli-baharatli gibi aristokrat ekmekler tercih edilebilir. Iste bu 40 firin ekmek aldirdi elime unu,tuzu,mayayi baslatti beni yemek yapimina..Simdi oturup size uzun uzun ekmek nasil yapilir tabiki anlatmayacagim :) Sitesini yazdim oradan bakarsiniz. Ama kendi ekmegimin sirasiyla kabarma keyfine ait fotograflarini elbette koyacagim.


Asli'nin Cicek Ekmegi (ne komik oldu, sanki Emine Beder gibiyim :))



                                          cicekler olusurken...





                                          cicekler toplanmaya hazir...







simdide yenmeye hazirlar...




Fakat uzun lafin kisasi, EKMEGINIZE SAHIP CIKIN! :)


12 Ocak 2010 Salı

Empati...


"...Bazen yemekten sonra evin arkasindaki ormanda yuruyuse cikiyordu.Topraga yuzustu uzaniyor, dirseklerini yere, cenesini ellerine dayiyor, yuzunun karsina gelen yesil otlardaki damar desenlerini seyrediyordu. Otlari ufluyor, titreyislerini izliyor, sonra titremenin kesilisini goruyordu. Sirtustu donuyor, hareketsiz yatiyor, altindaki topragin sicakligini hissediyordu. Yukarilarda yapraklar yesildi, ama koyu, yogun bir yesildi. Sanki gece inip rengi busbutun yok etmeden once son cabalariyla yogunlastiriyorlardi renklerini. Cilali limon sarisi gokyuzune karsi, hic hareket etmeden duruyordu yapraklar. Sari gogun parlakligi, isigin yakinda yok olacagini isaretliyordu. Sirtini, kalcalarini, altindaki topraga bastiriyor, toprak buna karsi koyuyor, ama sonunda teslim oluyordu. Sessiz bir zafer. O zaman bacaklarinin kaslarina belirli belirsiz bir duygusal zevkin yayildigini hissediyordu. Arasira, ama cok seyrek olarak, dogrulup oturuyor, hic kipirdamadan uzun sure oylece kaliyor, sonra gulumsuyordu. Kurbanini seyretmekte olan celladin gulumsemesiyle. Akip gecen gunleri, o gunlerde yapabilecegi, yapiyor olabilecegi, belki de hic yapmayacagi binalari dusunuyordu. Duydugu acinin davetsiz bir konuk gibi yeniden belirmesini soguk bir merakla izliyor, kendi kendine; eh, yine geldi iste, diyordu..."

Birden bire Harward Roark oluverdim. 886 sayfalik kitabin iste tamda bu sayfasindaydim. Topragin uzerinde, renklerin arasinda, ruzgarin kokusunda, iste tam orda. Ne de ozlemisim. 
-Bu insanlar nasil yasiyor, nasil zevk aliyor hayattan acaba. Kendimi onlarin yerine koyamiyorum bile. Hirsizlardan, enflasyondan, issizlikten, kavgadan, dovusten korkmak yerine kendimi onlardan korumayi ogrenmeli, topraga yatabilmeliyim...Yagmurun biriktirdigi kucuk birikintilerde, nemin yarattigi manasiz kel otlaklarda, colun ortasina umut arayip,uzanivermemeliyim. (hos uzanivermek, hasa carpilirsin) Bunun yerine colde yagmur birikintisine batarmis gibi yapan gunesi, luks arabalarinin icinde izleyenlerle dolu etraf su siralar. -
Tamda hayalin ortasindayken, ilerleyen satirlarda meslegini ozleyen bir adamin, gecen gunlerinie hircin uzuntusu konu oluverdi. Iste simdi, ben topraktan dogruldum coktan. Megerse calismak bana enerji ve guc veriyormus. Cok yorgun gecen gunlerime ragmen...Yaratmak, dusunmek, mucadele etmek, kizmak, soylenmek, hirslanmak, karalamak ve mucadelenin sonunda mutlu olmak istiyorum. Sahiden bu hizli periyotlari cok ozledim. O zaman kendimi inanilmaz guclu ve bilge hissediyorum. Tartismak ve diriltip, buyutmek istiyorum. Simdiler de ise, konusmayi ozledim...Bazi gunler telefonum calana kadar sesim kendini bulmuyor.Aslinda kocaman bir dunyasi olan yalniz biri oluverdim aniden. Ama buyuk bir GERCEK var hayatimda. Yasamimi renklendiren. Zorluklari yasatarak ogreten, hayati tek yasamak gerektigini farkettiren, yanindayken beni hayat tutkununa donusturen....:)))))    Sevgi ve tutku degil midir, hayatin kaynagi...


PS. Bahsi gecen kitap Ayn Rand - Hayatin Kaynagi Tavsiye edilir :)




 

11 Ocak 2010 Pazartesi

Basagrisi...



Son bir haftami grip ve onun etkisi kronik basagrisi ile gecirdim. Sol tarafimi icin icin kemiren, gozumun arkasini mesken edinen, zaman zaman ense kokume gezintiye cikan, tahammulsuz AGRI...
Yataktan 8bucuk civarinda surunurcesine kalkip, gunun akisina birakarak kendimi unutmaya calistim bu travmatik durumu. Tabi eve kapatilmis halde oldugum bu durumlarda ancak evle ilgili seyler unutturabilirdi agrimi. Olmadi...!!! Kisa sureli nevrozlar gecirip, kafami duvarlara vurmak, bir siringa batirip alivermek istedim gozumun arkasindan, ensemin dibinden agriyi. Bunun yerine akilli insanlar gibi ilaclar icildi. Kesmedi...!!!En nihayeti dun, sadece yalnizlik, sessizlik, karanlik istedi kafam. Onume konulmus bir C vitamini ve 'psikolog koltugu'ndaymiscasina bir dinginlik.



"Doktorun ofisinin girisi gayet siradandir. Viyana'da orta sinif bir mahallede, sakin bir sokaktaki bir apartman dairesinde yasar ve calisir. Merdivenlerden cikarak kapisinda `Prof.Dr.Freud` adinin yazili oldugu daireye gelir, kapiyi acar ve bekleme odasina girersiniz...."


E tabi Freud'u bulamayacagima gore, yasadim. Derken saatler gecmis. Bende bir uyusma hali. Ancak buna ragmen ihmal edilemeyen tatli bir sevgili icin, mutfaktan gelen makarna kokusu sardi minik evi. Sessizce acilan bir kapi, onca sessizligine ragmen boluverdi kokuyla karisik seansi. Her zaman o bitmez kapi zilini calan sevgili bu defa ciddiyet ve endisesiyle girdi iceri. Durumun farkinda. Butun gunun agirligina ragmen elinden geleni yapti benim icin. Aksamin uykuyu bolusturdugu saatlerde, bu kez de sevgilinin misir patlatma seramonisi basladi. Iyilestirmeyi bu aksamin isi edinmisti kendine. Aslina bakarsaniz ise de yaradi. Kasenin dibinde kalan tuzlari parmaklarken buldum kendimi. DURDUM... Kendimi dinledim, basarmistik, basimin agrisini sonlandirdik...
Yani basimin agridigi ilk gun patlatilsaydi bu misir, gececekmiydi erkenden?


9 Ocak 2010 Cumartesi

Deniz anasinin (denizartibir) blogunu oku oku, takip et takip et...hep bir yenilik hep bir yenilik... kiskandim, imrendim, kizdim, heveslendim...yazmis yazmis olmus sana 3 senelik digital  gunluk. Tebrik ederim Denizim :)

ve biraz karistirip, deneyimledim yeniden blogger'i. haydi devam kalinan noktadan...

18 Aralık 2008 Perşembe

SIKILMAMACA

en buyuk deve...



save the elephants...

en sevdigim fil...





...........................







sikilmak olmaz, sikilmaaak olmaaaaz....



dedimmm, giristim renklerle oynasmaya.



uzun zaman olmustu, dokunmayali bu islere. evi susleme yollarindayim...dans edelim yavastan... :)