12 Ocak 2010 Salı

Empati...


"...Bazen yemekten sonra evin arkasindaki ormanda yuruyuse cikiyordu.Topraga yuzustu uzaniyor, dirseklerini yere, cenesini ellerine dayiyor, yuzunun karsina gelen yesil otlardaki damar desenlerini seyrediyordu. Otlari ufluyor, titreyislerini izliyor, sonra titremenin kesilisini goruyordu. Sirtustu donuyor, hareketsiz yatiyor, altindaki topragin sicakligini hissediyordu. Yukarilarda yapraklar yesildi, ama koyu, yogun bir yesildi. Sanki gece inip rengi busbutun yok etmeden once son cabalariyla yogunlastiriyorlardi renklerini. Cilali limon sarisi gokyuzune karsi, hic hareket etmeden duruyordu yapraklar. Sari gogun parlakligi, isigin yakinda yok olacagini isaretliyordu. Sirtini, kalcalarini, altindaki topraga bastiriyor, toprak buna karsi koyuyor, ama sonunda teslim oluyordu. Sessiz bir zafer. O zaman bacaklarinin kaslarina belirli belirsiz bir duygusal zevkin yayildigini hissediyordu. Arasira, ama cok seyrek olarak, dogrulup oturuyor, hic kipirdamadan uzun sure oylece kaliyor, sonra gulumsuyordu. Kurbanini seyretmekte olan celladin gulumsemesiyle. Akip gecen gunleri, o gunlerde yapabilecegi, yapiyor olabilecegi, belki de hic yapmayacagi binalari dusunuyordu. Duydugu acinin davetsiz bir konuk gibi yeniden belirmesini soguk bir merakla izliyor, kendi kendine; eh, yine geldi iste, diyordu..."

Birden bire Harward Roark oluverdim. 886 sayfalik kitabin iste tamda bu sayfasindaydim. Topragin uzerinde, renklerin arasinda, ruzgarin kokusunda, iste tam orda. Ne de ozlemisim. 
-Bu insanlar nasil yasiyor, nasil zevk aliyor hayattan acaba. Kendimi onlarin yerine koyamiyorum bile. Hirsizlardan, enflasyondan, issizlikten, kavgadan, dovusten korkmak yerine kendimi onlardan korumayi ogrenmeli, topraga yatabilmeliyim...Yagmurun biriktirdigi kucuk birikintilerde, nemin yarattigi manasiz kel otlaklarda, colun ortasina umut arayip,uzanivermemeliyim. (hos uzanivermek, hasa carpilirsin) Bunun yerine colde yagmur birikintisine batarmis gibi yapan gunesi, luks arabalarinin icinde izleyenlerle dolu etraf su siralar. -
Tamda hayalin ortasindayken, ilerleyen satirlarda meslegini ozleyen bir adamin, gecen gunlerinie hircin uzuntusu konu oluverdi. Iste simdi, ben topraktan dogruldum coktan. Megerse calismak bana enerji ve guc veriyormus. Cok yorgun gecen gunlerime ragmen...Yaratmak, dusunmek, mucadele etmek, kizmak, soylenmek, hirslanmak, karalamak ve mucadelenin sonunda mutlu olmak istiyorum. Sahiden bu hizli periyotlari cok ozledim. O zaman kendimi inanilmaz guclu ve bilge hissediyorum. Tartismak ve diriltip, buyutmek istiyorum. Simdiler de ise, konusmayi ozledim...Bazi gunler telefonum calana kadar sesim kendini bulmuyor.Aslinda kocaman bir dunyasi olan yalniz biri oluverdim aniden. Ama buyuk bir GERCEK var hayatimda. Yasamimi renklendiren. Zorluklari yasatarak ogreten, hayati tek yasamak gerektigini farkettiren, yanindayken beni hayat tutkununa donusturen....:)))))    Sevgi ve tutku degil midir, hayatin kaynagi...


PS. Bahsi gecen kitap Ayn Rand - Hayatin Kaynagi Tavsiye edilir :)




 

Hiç yorum yok: